Bilgi ve Hukuk

İle Av. Alper Atmaca Kasım 21, 2018

Çevremizdeki şeyler ve biz insanların bu şeyler ile olan ilişkilerinin düzenlenmesi bugüne kadar hep maddi şeylerin etrafında tanımlandı. Bilgi de insan zihni gibi maddi dünyaya bağımlı bir halde bulunduğundan, kaydedildiği ortamdan bağımsız olarak hiç ele alınmadı. Bu bakımdan günümüze kadar maddenin doğası gereği bilgiyi kapsayan bir çatışma doğmuş değildir. Lakin bu durumun aksinin yaşanacağı zamanların yaklaştığını görmemek de pek mümkün değil. Çağımızın en belirgin özelliğini, bilgi ve bu bilginin hayatımıza etkisi oluşturuyor. Peki bilgi nedir, mülkiyeti ve tasarrufu nasıl yapılır sorusu ise büyük oranda cevapsız kalıyor.

Öncelikle hukuki çıkarımlar yapmadan önce Dünya’mızda yaşanan değişikliklerin getirdiği maddi yenilikleri ve zorunlulukları incelemek gerekli. Bilgi, hayatımızda yeni bir şey değil. Aslında tanımı kolay yapılmayan bir kavram olmakla; bir olguyu gösteren veya tarif eden, maddi şeyler üzerinde anlam verilecek şekilde düzenlenmiş değişikliklerdir. Bu anlamda entropi veya düzensiliğin karşıtıdır bilgi. Bir kağıda yazılmış bir cümle bilgi olduğu gibi, deniz kenarında üst üste dizilmiş çakıl taşları da bilgi içerir. Bugüne kadar bilgi ile bilginin kaydedildiği ortamın fiziki birliktelikleri kaçınılmaz idi. Bir basılı bir aile fotoğrafı kimse tarafından kağıt, mürekkep ve bilgiyi oluşturan düzen olarak görülmez. Bilgi, kanunlarımızın yazıldığı zamanda maddeden ayrı düşünülemeyen bir “şey” idi.

Yaşanan teknolojik gelişmelerin getirdiği imkanlar ile sayısal bilgi, üzerinde bulunduğu ortamdan özgürleşti. Artık bilgi; hızla kopyalanabilen, birden fazla eşdeğer örneği çıkarılabilen, fiziken hissedilemeyen ortamlar aracılığı ile taşınabilen bir “şey” halini aldı. Bilgi ile ortam arasındaki ilişki de giderek yabancılaşılan bir olgu haline dönüştü. Artık bulut kavramı ile açıklanan uzak veri sunucularında bulunan, inanılmaz mesafelerden gelerek aslında sadece gösterildikleri ekranlardan ulaşılıyor bilgiye. Sayısal teknolojilerin tarihi ilerledikçe bilginin bir “şey” olarak ortaya çıkışı hızlanıyor ve belirginleşiyor.

Bilgi teknolojik gelişmelerin imkanı dahilinde özgürleştikçe ve bağımsız bir “şey” olarak varlığını Dünya yaşantısının her köşesinde gösterdikçe, bilginin taşıdığı anlam da şekil değiştiriyor. Southern California üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre insanlıkça 1986-2007 yılları arasında 295 exabayt veri kaydedildi ve bu sayının katlanarak artacağını öngörmek mümkün. Bilginin özgürlüğü, aynı zamanda bilginin hakimiyetini de ortaya çıkarıyor. Bilgi hayatlarımızı şekillendiren, yaşantımızı ve kapsayıcı olarak ekonomik faaliyetlerimizi değiştiren bir nitelik alıyor. Sadece kullanıcılarından elde ettiği veriler ile milyarlarca Lira para kazanan şirketler bugün piramidin en yüksek kesiminde oturuyor. Bu bakımdan hayatımıza sirayeti giderek artan “şey” olan bilgi için hukuki tanımlarımız ve araçlarımız ne kadar etkili durumda bugün bunu tartışılması gerekli.

Kıta Avrupa hukukunda eşya için yapılmış farklı ülkelerce yapılmış farklı tanımlar bulunmakta. Fransa Hukuku; maddesel olmasa bile edinilmeye elverişli, ekonomik bir değeri olman şeyleri eşya olarak kabul ederken, Almanya Hukukuna göre sadece maddesel olan şeyler eşya olarak kabul etmektedir. Bilginin tanımı gereği ne maddi bir nitelik sahibi oluşu ne de her durumda ekonomik bir değeri bulunmaması, kapsayıcı olarak bahsi geçen ülkelerin hukuk sisteminde eşya olarak kabul edilmesini ve üzerine ayni hak tesisini mümkün kılmıyor.

Medeni hukuk sistemimizi paylaştığımız İsviçre ile birlikte hukuk sistemimizde eşya için yapılmış bir tanım bulunmamaktadır. Medeni kanunda ilgili hususta bir tanım olmadığı gibi, hukuken eşya için kullanılan terim kanunun bölümlerinde farklılık göstermektedir. Şey terimi genel hükümlerde ve zilyetlik konusunda kullanılırken, mal terimi taşınır mülkiyetini düzenleyen hükümlerinde, eşya terimi ise sınırlı sayıda taşınır mülkiyeti dolayısı ile hapis hakkını düzenleyen hükümlerde kullanılmıştır.

Doktrinde de Medeni Kanunun karışıklığını görmek ve bir uzlaşıya ulaşmak mümkün değildir. Prof. Dr. Kemal Oğuzman, hukuki anlamda eşyayı üzerinde bireysel hakimiyet sağlanabilecek, ekonomik bir değer taşıyan, kişi dışı cismani varlıklar olarak tanımlamaktadır.1 Prof. Dr. Jale G. Akıpek ve Prof. Dr. Turgut Akıntürk ise kavramı şey, mal ve eşya olarak maddi durum, sınırlanabilirlik ve işlevsellikle kurgulu bir ilişki ile açıklamışlardır.2

Bu bakımdan terimlerin geçirgen olarak kullanılmasının sınıflandırmanın anlamını da bir miktar ortadan kaldırdığı söylenebilir. Keza Medeni Kanunun bir eşya tanımı olmadığı ama üzerinde hak tesis edilebilecek şeylerin Medeni Kanun uyarınca belirlendiğinden, neyin üzerinde ayni hak tesis edilebileceğinin hukuken bir sınırı olduğu kesindir.

Akıpek ve Akıntürk’ün tanımı üzerinden bilginin tanımlanması, belirsiz bir alanda hareket edildiğinden faydalı görülmüştür. Bilginin soyut bir kavram oluşu ve bu kavramın kabulünün eksikliği kapsayıcı bir inceleme sonucunda bir alan tanımlamayı gerekli kılmaktadır. Kullanılacak tanım bakımından, mutlak kapsayıcı evren kümesinde tanımlanan üç küme bulunmaktadır. Küme sıralamasındaki darlaşma hukuk tarafından benimsenme oranını yansıtmaktadır. Bunlar sıra ile;

  1. Şey

Dış alemi oluşturan, insan dışındaki her türlü maddi ve veya maddi olmayan varlıklar şey olarak tanımlanmaktadır.3 Bu tanımın bizce çelişkili olan tanımı, maddi ve maddi olmayan varlıkları, kütlesi ile mi yoksa insan algısı ile mi tanımladığıdır. Bu bakımdan insan duyuları ile hissedilemeyen ama kütlesi bulunan bir parçacık ile saf enerji olan ama görülemeyen bir elektromanyetik ışınım arasında bir ayrım oluşturmak mümkün değildir. Fizik biliminin bir tartışması gibi görünecek olsa da bilginin varlığı taşındığı ortama bağlıdır ve bu ortamın fiziki niteliği tanım açısından önemlidir.

  1. Mal

İnsanların ihtiyaçlarını gideren ve bu sebeple de insanlarca yararlı sayılan şeyler mal olarak tanımlanmaktadır.4 Hukuki olarak haklara konu olabilecek her şey mal olarak tanımlanabilir. Haklara hangi şeyin konu olup mal sayılabileceği hukuk düzeninin tanımına kalmış durumdadır. Bu bakımdan Türkiye Hukuk sisteminde mallar açısından iki temel ayrım gözetilmektedir; maddi mallar ve maddi olmayan mallar. Bu bakımdan bağımsız olarak bilgi; cisimsel bir niteliği olmamakla, insanlara yönelik yararlı özelliklerinden dolayı maddi olmayan mal sınıflandırmasına girebilir gibi görünse bile ekonomik değer taşıma zorunluluğu ve Türkiye Hukuk sisteminde haklara konu olabilecek şeyler açısından genel olarak belirtilerek sayılması nedeni ile mal olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

  1. Eşya

Hukuki anlamda eşya, üzerinde hakimiyet kurulmasına elverişli, genellikle iktisadi bir ihtiyaca cevap verebilen insan dışı maddi malladır. Mal ile eşyayı ayıran husus kullanım açısından eşyanın bir işlev kazandırılmış olmasıdır. Bu bakımdan mal niteliğine haiz olamayan bir varlığın herhangi bir şeklinin Eşya niteliğine sokulması Türkiye hukuku çerçevesinde mümkün olmayacaktır.

Maddi olmayan ama hukuken tanımlanan tartışmaya konu olması gereken bir kavram da fikri mülkiyet kapsamında değerlendirilen insan ürünü eserlerin durumudur. Bu eserler de nitelikleri bakımından bir tür bilgi olmakla kayıtlı oldukları ortama bağımlı olmalarına rağmen, hukuken yapılmış tanımlama gereği ortamdan bağımsız olarak, ortamın zilyetliğinde bulunan kişinin hakimiyetinden bağımsız olarak varlık göstermektedir. Bu açıdan bugün hakim görülen görüş fikri eserlerin üzerinde bir mülkiyet değil bir fikri hak tesis edildiğidir5. Bir malvarlığı hakkı olarak Akipek ve Akıntürk, fikir ürünlerini maddi olmayan mallar olarak değerlendirmektedir.

6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, bir bilgi türü olarak kişisel veri kavramına tanım getirmiştir. İlgili kanunun 3/1-d bendi uyarınca kişisel veri; Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgiyi ifade etmektedir. Kanun’un anlatımı bakımından veri teriminin, kaynak bulduğu İngilizce terim olan “data” kelimesinin işlenebilir elektronik bilgiye yönelik anlamını kullanmayıp tüm bilgileri kapsadığını ifade etmek gerekebilir. Bu bakımdan kişisel veri veya kişisel bilgi anlamında bir tanım hukuk düzenine getirilmiş olsa dahi, bu sınırlı bir kapsam yaratmaktadır. Medeni hukuk açısından genel bilgi kümesinden ekonomik değer veya fikri yaratı kavramları ile yalıtılmış olması gibi kişisel veri kavramı da bir bilginin kişi ile ilişkilendirilebilir olmasını önkoşul koymuştur. Bu bakımdan genel bilgi kümesi hala tanımsız kalmaktadır.

Elbette bilgi ve bilgiye ilişkin olayların hukuki yansımaları vardır fakat bu bilginin kullanımından doğan ikincil etkiler üzerinedir. Bir bilginin açığa çıkarılması veya bir sistemden bir bilginin çıkarılması, hakkında sürdürülecek hukuki süreçler tamamen kişiler veya kamu arasında bulunan ilişkiler çerçevesinde değerlendirilir. Ceza hukuku anlamında bir eylem yansımasını Türk Ceza Kanununun 243. maddesi uyarınca bilişim sistemine girme suçunda bulabileceği gibi, tarafların sır saklama yükümlülüğü üzerine yapılmış bir anlaşmanın ihlali sonucunda ortaya çıkacak zararda da bulabilir.

Tüm bu görüşlerin ve yansımaların kapsamında bağımsız bilgi açısından genel veya özel hukuk bakımından net ve kapsayıcı bir tanımlamanın yapılmasının mümkün olmadığı görülmektedir.

Bu noktada bilginin günümüzdeki niteliğinin tanımlanması ve yakın gelecekte doğması beklenebilecek ihtiyaçlara göre bir tanımlamanın önerilmesi gereklidir. Günümüzde bilgi; üzerinde kayıt olduğu fiziki ortamdan bağımsız, fiziki ortamdan bağımsızlığı ile maddi dünyada var olmayan, her türünün ekonomik bir değer biçilebilir olduğu bir konumdadır.

Bu çerçevede tartışılması konunun aydınlatılmasına faydalı olabilecek iki tane gerçek örnek vardır.; kişisel verilerin ekonomik değeri ve Bitcoin. Bilimin ve teknolojinin ilerleyişinin hayatımızda getireceği, daha önce eşine rastlanılmamış değişikliklere toplumca hazırlanılmasının önkoşulu kanunların bu durumlara hazırlıklı hale gelmesidir. Bu hazırlığın fikri eserler veya kişisel veriler açısından gereklilik doğduktan sonra kısıtlı kapsamda yapılmasının sürekli hukuk düzenini edilgen bir konuma koyacağı ve teknolojinin hayatımızda yaratacağı her değişikliğe uyum sağlanıncaya kadar toplumsal düzende kararsızlık yaratacağı kesindir. Bu bakımdan hukukun etken konuma geçmesi ve geleceğe yönelik değişimle birlikte ilerlemesi bugün, eskiden olmadığı kadar önemlidir.