İle Av. Emine Susi Atmaca Kasım 21, 2018
743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda (Kanunu Medeni); eşler, kanunda sayılan başkaca bir rejimi seçmedikleri sürece “ Mal Ayrılığı” rejimine tabi olmuşlardır. Mal ayrılığı rejiminde her eşin kendi malına sahip olmasına ilişkin düzenlemenin kadını koruyucu nitelikte olduğu varsayılmıştır. Ancak evin geçimine emeğini katarak bir değer yaratan kadının katkısı doğal bir vazife olarak değerlendirilmiş bu bakımdan bir hak talebine imkan vermemiştir. Bu durumun tartışılmaya başlanması, kadın örgütlerinin sorunu gündemde tutmaları ve oluşan kamuoyu sonucunda 1990’lı yıllarda çeşitli tasarılar ve görüşler şekilenmiş ve 1999 yılında “Edinilmiş Mallara Katılma” rejimi tasarı olarak meclise sunulmuştur.
Yasal mal rejiminin değiştirildiği süreçte en uzun tartışma ve itirazlar yeni rejimin eski evliliklere de uygulanması gerektiği yönünde olmuştur. Yürürlük Kanunu Tasarısı’nın 10. maddesinin düzenlemesi bu yönde olmuş ancak Adalet Komisyonunda kabul edilmemiş ve “edinilmiş mallara katılma” rejimi yürürlük tarihi olan 01.01.2002 tarihinden sonra gerçekleşecek evliliklere etkili olarak kabul edilmiştir.
22 Kasım 2001 tarihinde kabul edilen 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu ile birlikte artık yasal mal rejimi “Edinilmiş Mallara Katılma” rejimidir. Uygulamaya giriş tarihi ise 01.01.2002 tarihi olarak kabul edilmiştir. Kısaca evlilik tarihi 01.01.2002 tarihinden önce olanlar bu tarihe kadar “mal ayrılığı” rejimine 01.01.2002 tarihinden sonra ise “ edinilmiş mallara katılma” rejimine tabi olacaklardır. Bu düzenleme altında, boşanma ve mirasın tasfiyesinde; 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanununun düzenlediği “Edinilmiş Mallara Katılma” rejiminin uygulama tarihi olan 01.01.2002 esas alınarak uygulanacak tasfiye sistemi söz konusu olacaktır. Her iki rejimin hukuki dayanakları ve ispat yolları farklıdır.
01.01.2002 tarihinden önce evli eşler arasında yasa gereği “mal ayrılığı” rejimi geçerli olduğu için eşlerden biri adına kayıtlı olan mal onun “kişisel malı” olarak kabul edilir. Diğer eşin bu mallar üzerinde hak iddia edebilmesi ancak “maddi” katkısının bulunması koşuluna bağlıdır. Bu katkı; para, altın, mücevher, kıymetli tablo v.b şeklinde nakdi olabileceği gibi mimar eşin projeyi çizmesi, nalbur eşin inşaat malzemelerini temin etmesi biçiminde mesleki bir hizmetin takası veya eşlerden birinin miras hissesinin kullanılması şeklinde de olabilir. Bu bağlamda eşlerden biri Borçlar Kanunu hükümlerine dayanarak yapmış olduğu maddi katkıyı geri isteyebilir. Katkının iadesine dair açılacak olan davanın adı “katkı payı” davasıdır. Katkı payı davalarında yapmış olduğu katkının iadesini isteyen davacı eş, iddiasını ispat yükü altındadır.
01.01.2002 tarihinden sonra eşlerden birinin adına kayıtlanan mallar yasa gereği “edinilmiş mal” kabul edilir. Bu durumda “maddi” katkısı olmasa dahi diğer eşin bu mallar üzerinde hakkı olmaktadır. Bu hak bir alacak hakkıdır. Yani tapuda eşlerden birinin adına tescilli olan dairenin yarısının diğer eş adına tescili talep edilemez. Dairenin tespit edilen değeri üzerinden bir alacak hakkı doğar ve bu hak için açılacak olan dava “katılma alacağı” olarak adlandırılır. Bu dava malların adına kayıtlı olduğu eşe karşı açılır. Her iki eşinde üzerinde kayıtlı gayrimenkul veya malların bulunması halinde her iki tarafında dava açması ve davaları birleştirmesi veya ilk açılan davaya karşı “karşı dava” açılması gerekir. Bu şekilde tasfiye çift taraflı olarak yapılır. Yukarıda açıklanan katkı payı davasından farklı olarak, davacı eşin katılma alacağının bulunmadığını ispat yükü davalı eşe aittir.
Tarafların 01.01.2002 tarihinden önce ve sonra sahip oldukları gayrimenkul ve malları söz konusu ise bu durumda; edinme tarihlerini belirtmek suretiyle “katkı payı” ve “katılma alacağı” davasını birlikte açmalıdırlar. Her bir malın edinme tarihine göre hukuki durumu dikkate alınmalı ve ispat yükü gözden kaçırılmamalıdır.